13 Ağustos 2020 Perşembe

AKYAKA – AZMAK NEHRİ


 Akyaka, Muğlanın Ula ilçesine bağlı, doğanın çokça cömert davrandığı huzurlu bir tatil kasabasıdır... Ayrıca Akyaka, Gökova Körfezinin doğu ucunda bulunur. Eski yıllara oranla maalesef artık Akyaka için tenha bir tatil kasabası diyemeyeceğim. Gün geçtikçe daha çok keşfediliyor ve insan istilasına uğruyor. Tabii ki herkes bu kadar övülen bir yeri görmek istiyor ama böylesine huzurlu bir yeri bu kadar kalabalık görmeyi çok da hayal etmemiştim. 





Akyaka geldiğinizde mutlaka ama mutlaka neler yapmalısınız detaylıca yazmaya çalışacağım. Buraya geldiyseniz mutlaka buz gibi akan Azmak Nehri

( Kadın Azmağı) ilk ziyaret rotalarınızdan biri olmalı. Suyu gerçekten buz gibi ayaklarınızı sokabilir ve Azmak Nehrinde kayık turu yapabilirsiniz. Yanlış hatırlamıyorsam 15 tl gibi bir ücret ile bütün nehri turlayabilirsiniz. Ve suyun altındaki harika yaşamı seyredebilirsiniz. Gerçekten turu yaptığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız:))Muazzam bir yaşam var suyun altında ve bunu çıplak gözle görebiliyorsunuz. Azmak Nehri kenarında çok çeşitli restoranlar bulunmakta. Bunlardan en meşhuru ve benimde önerebileceğim Orfoz Restaurantı ve Vira Vira. Eğer sabah geldiyseniz bir Ege Kahvaltısı öğlen veya akşam üzeri geldiyseniz yine Ege yemekleri ve Balık yemenizi tavsiye edeceğim. Ayaklarınız Azmak Nehrinin buz gibi sularında salınırken siz de keyifle yemeğinizi yiyip, ortamın güzelliğine kendinizi bırakabilir ve doğanı böylesine cömertliğine hayran kalarak şükredebilirsiniz. Akyaka çarşısında ise İzmir Balıkçısı var. Efsane bir balık keyfi yaşayabilirsiniz. Sanırım hayatımda yediğim en güzel Mezgit'ti. Hala tadı damağımda... Restoran sahibi de tipik İzmir'li sıcaklığı ve samimiyeti ile sizleri karşılıyor. Tavsiyemdir. 


Bana sorsalar yeşili mi maviyi mi daha çok seviyorsun? diye şüphesiz Mavi derim. Çocukluğumdan beri mavinin denizin olduğu yerde ben hep kendimi daha özgür ve mutlu hissettim. Yeşile ve doğaya da sevgim var kesinlikle ama tercihim hep maviden yana oluyor... Akyaka bu anlamda hem yeşili hem de maviyi sunuyor. Bu yüzden belki de herkesin gönlünü feth ediyor. Sadece daha tenha bir dönemde gitmiş olsaydım çok daha mutlu ayrılabilirdim diye düşünüyorum. İnsanların Akyakayı tatil için seçmelerinin en başındaki sebep; sakinlik, huzur ve mavi ile yeşilin kucaklaşmasına şahitlik etmek yatıyor şüphesiz.



Sokaklarında yürürken çok ilginç ki Akyakada birkaç ay kalsam nasıl olurdu? diye düşündüm. Sıcak ve samimi bir ortamı var. Bana hissettirdiği tam olarak bu. Orda olsam muhtemelen bisiklete atlar, gezer, sonrasında oradaki yerel halkla kaynaşmış olurdum:)) Akşamları da Azmakın buz gibi suyuna ayaklarımı sokup, gökyüzünü seyrederdim. Belki ilerde neden olmasın? Tek bir yere bağlı olmaktansa bir süreliğine farklı yerlerde yaşamak, oraları keşfetmek keyifli ve maceralı olabilir.

 

Ayrıca Akyaka ile ilgili bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri de Avrupanın en iyi kiteboard pistinin burada olduğudur. Ben Akyakada denize girmedim yani amacım denize girmekte değildi. Ama tavsiye edebileceğim denize girilecek yerler var tabii ki. Akyaka kalabalık olduğu için ordaki plajları pek huzurlu ve güzel gelmedi bana. Denize girmek için Akbük Koyunu, Sedir Adasını ve Kleopatra Plajını tercih edebilirsiniz. 





Sanırım Akyakaya yolumu bir kere daha düşürmeye çalışacağım. Malum Bodrum'a yakın. Doğası ve huzuru hoşuma gitti. Ayrıca lezzetli deniz mahsüllerinin de tadı damağımda kaldı. Size de tavsiyem Akyaka'ya gitmeyi planlıyorsanız mutlaka ertelemeyin hatta birkaç saatliğine bile olsa gidin, görün ve keşfedin. 

8 Ağustos 2020 Cumartesi

EGE VE AKDENİZ’İN BİRLEŞİM NOKTASI: DATÇA

 

Muğlanın sessiz, bol oksijenli ve bakir şehri Datça, Ege ve Akdenizin birleştiği noktada yer alır. Aynı zamanda bu güzel şehir,  sakinlik ve huzur arayanların da ilk adresidir. 


Datça, Ege Bölgesi'nde yer alan dağlık ve engebeli bir yerdir ancak iklimi tama olarak Akdeniz İklimidir. Yani yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Datçanın meşhur üç güzelleri; Hayıtbükü , Ovabükü , Palamutbükü’dür.  Mavi ile yeşilin kucaklaştığı bu koylar gerçekten inanılmaz derecede güzeller.



 

Ünlü tarihçi Strabon’un dediği gibi Datça insanın ömrüne ömür katıyor.

 

Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, Datça Yarımadası’na bırakır. 

Datça deyince akla gelen ilk isimlerden biri de şüphesiz ki Can Yüceldir. Mekanım Datça Olsun! diyen  usta şair Can Yücel, buraya olan sevgisini dizelere dökmüştür.

 

 

Beni kuzum Datça’ya gömün
Geçin Ankara’yı İstanbul’u!
Oralar ağzına kadar dolu
Alabildiğine de pahalı,
Örneğin Zincirlikuyu’da
…Bir mezar 750 milyona
Burası nispeten ucuzluk
Ortada kalma tehlikesi de yok
Hayır dua da istemez,
Dediğim gibi beni Datça’ya gömün
Şu deniz gören mezarlığın orda,
Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!

Can Yücel

 

Can Yücel ölmeden önceki son yıllarını Eski Datçada bulunan evinde geçirmiş ve çokça şiirini burada kaleme almıştır.  Sonrasında buradaki evi müzeye dönüştürülmüştür. Ancak evin içerisi gezilememekte sadece dışardan evin kapısı ve şairin adına özel yapılmış sokağı gezerek, Can Yüceli Datçada anabilmeniz mümkün.

 


Datça’nın belkide en turistik yeri Knidos Antik Kenti’dir. Datça şehir merkezinden biraz uzakta sayılmakta ve virajlı bir yolu var. Bu yüzden dikkatli bir şekilde ulaşımın yapılması gerekmekte. Ama birçok gezi yatları buraya gelmekte ve aynı zamanda buradaki antik kalıntılar ziyaret edilebilmekte. Müze girişi 15 tl'dir.

 

*Şehir, anakara ve “Kap Krio” olarak adlandırılan ada kısmı olmak üzere iki bölümden meydana gelmektedir. Knidos, Strabon’un da belirttiği üzere, bir “çifte kent” görünümünde olup arazinin dağlık yapısından dolayı teraslanmıştır. Ada ile kara parçası arasındaki deniz sonradan doldurulmuş, böylece iki ayrı liman elde edilmiştir. Bunlardan, kuzeyde daha küçük olana Kuzey Limanı denmiştir. Bu liman askeri amaçlı kullanılmıştır. Diğer yandaki güney limanı ise ticaret gemilerine ayrılmıştır. Bugün buradaki liman ağzını kapayan mendirek kalıntıları ile kuzey limanındaki kule görülebilir.

 

 

 

Bilgi : https://muze.gov.tr/muze-detay?DistId=KND&SectionId=KND01   buradan alınmıştır.

 

 

Datçaya geldik, gezdik, denize girdik ve neler yemeli ve içmeli sorusuna geldiğimizde ise Datçanın en meşhur ve tarım ürünleri arasında en eski ve en önemli ürünü Bademdir.


·       Acı badem (Acıpayam, Prunus dulcis)

·       Nurlu badem

·       Tatlı badem (Dulcis) olmak üzere üç çeşit badem türü burada bulunmaktadır. 


Ayrıca Bademli köftesi, bademli gazozu ve bademli kahvesi de tatmanız gereken lezzetlerden. Bir de benim tercih ettiğim ve  çok sevdiğim limonatası da çok lezzetliydi. Sıcak havada tam olarak bir kurtarıcı oldu. 

Benim Datça maceram bir günlüktü. Bodrum'dan Datça’ya yaklaşık 3 saatte arabayla ulaştık. Gün boyu Knidos, Palamutbükü ve Eski Datça’yı dolaşıp, denize girdik. Ama tabii ki sizin daha uzun süreli vaktiniz olursa eminim başka yerlerini de görebilme imkanınız olur. Bu arada Bodrum’dan direkt Datça’ya giden feribotlar var. Yaklaşık bir buçuk saat gibi bir sürede Datça'ya ulaştırıyor. Zamandan tasarruf etmek isteyenler tercih edebilirler. Biz açıkçası yolculukları sevdiğimiz ve giderken yol üstünde başka rotalarda kendimize oluşturduğumuz için Datça’ya kara yoluyla gitmeyi tercih ettik. Bu yıl Pandemi dolayısıyla her yerde kontrollü olmamız gerekiyor. Doğal olarakta bir otelde kalmayı bu yıl tercih etmediğimiz için de rotamızı günü birlik olarak planladık. Datça bir günde de keyifle gezilebilecek bir yer ancak tabii ki 3 gün veya bir hafta kalınsa keşfedilecek daha bir sürü yerleri olacaktır. 2020 yılının güzel bir anısı olarak kalacak Datça....   Umarım Datça’ya gidecek olanlara katkı sağlar. Datça’ya gitmiş olanlar da umarım anılarını benimle birlikte tazeleyip, bu yazıyı okuyarak gülümsüyorlardır. Başka rotalarda buluşmak dileğiyle......

 




DATÇA/ MUĞLA 2020 

5 Eylül 2019 Perşembe

BODRUM'UN YENİ NESİL KÜTÜPHANESİ: ZAİ BODRUM!



Zai 'nin en meşhur yeri olduğunu söyleyebilirim.


Uzun süredir mekan, keşif önerisinde bulunmuyorum çünkü her gün bir yer açılıyor ve hepsi de birbirinin aynısı ya da benzeri mekanlar... Doğal olarak içimden paylaşmak gelmiyor. Ama bu yaz Bodrum'da harika bir yer keşfettim. Benim için aslında geç bir keşif bile sayılabilir. Her yaz Bodrumda olup, kitaplara düşkün, kahve sever biri olarak geç kalınmış  bir keşif olduğunu düşünüyorum. Ama geç olsun, güç olmasın diyerek sizlere bu harika yeri Bodrum'un Yeni Nesil Kütüphanesi Zai Bodrum'u tanıtmak istiyorum.



Şu sıralar fazlaca popülerleşti ama Bodrum'da yaşayan ya da yaz tatilini bu belde de geçirenler için harika bir soluklanma, karmaşadan,sesten, kalabalıktan uzaklaşma yeri. Konacık'ta zeytin ağaçlarının arasında yeşilin tonlarının sizi karşıladığı huzur kütüphanesi resmen. Yer tam olarak Konacıkta ama navigasyonla daha bir karışık gelmişti ta ki çıkınca karşımda Avenue Bodrum'u görene kadar:)



 Fikrin sahibi Derya Büyükkuşoğlu, hayalini eşiyle paylaşıyor ve bu sevimli yeri hayata geçiriyorlar. İyi ki de geçiriyorlar. Sanki yıllardır böyle bir yeri bekliyormuşum, çok sevindim. Günümüzde her şeye digital ortamlardan ulaşmak mümkün.Her şey bir tık yakınımızda ya da uzağımızda ama aslında daha çok uzağımızda. Elbette bu çağda bilgiye ulaşmak çok daha kolay ve zahmetsiz. Daha hızlı ve pratik ama o bilgiyi araştırma, özellikle bir kitaba dokunma duygularından çoğu zaman mahrum kalıyoruz. Bu bir seçim belkide aksi yönde düşünenlerinizde olacaktır. Bu sadece benim fikrim ben de hissettirdikleri:))









Zai'de büyük bir kütüphane var. Siz istediğiniz kitabı seçerek, burada kahve kokusu eşliğinde okuyup, keyifli zaman geçirebiliyorsunuz. Okuma köşeleri ayrıca çok hoşuma gitti. Burada saatlerce kalabilirim ki öyle de yaptım. İsterseniz bilgisayarınızı alıp, geniş bahçesinde çalışıp, huzura kavuşabilirsiniz. Bu arada Zai'ye 12 yaş üstü çocuklar alınıyor, yani mekan sesizlik, dinginlik ve kitaplar üzerine kurulduğu için bana itici ya da eleştirilecek bir şey gibi gelmedi. Bence her yerde insanların kitaplarla yaşayabileceği bu tarz yerlere ihtiyaç var. Ben kitap okuyayım, yanında kahve ve  fonda dinlendirici bir müzik ve tabiatın güzelliklerini içime de çekeyim diyorsanız e bir de Bodrum'daysanız Zai Bodrum sizleri çağırıyor.




24 Temmuz 2019 Çarşamba

KUZEY EGE'NİN HUZUR KENTİ: AYVALIK


Ege Bölgesi'nin kuzeyinde Kaz Dağları'nın eteklerinde, sokakları buram buram zeytinyağı kokan, huzur kenti, Güzel Ayvalık...



Yine eskilere dayanan bir hikayesi var benim için yıllar önce katılamadığım seyahate bi 6- 7 yıl kadar gecikmeli katılıyorum:)  Ayvalık için huzur kenti dedim çünkü adımımı attığım ilk anda hissettiğim tam olarak “huzur’oldu. Ben çocukluğumdan beri her yaz tatilimi Ege kıyılarında geçirdim. O yüzden benim için Ege demek huzur demek, özgürlük demek ve çocukluğum demek.



Şimdi en önemli mevzuya gelelim Ayvalığa ne zaman gitmeli? Hava durumu nasıl? Öncelikle Ayvalığın, Kuzey Ege’de bulunduğu için İzmir kadar sıcak olmadığı söylenir. Aslında mantıken de doğru ancak yine ben ve yine seyahatlerde söylenenlerin tersini yaşadığım durumlar😂Kesinlikle şikayetçi değilim bu arada. Paris’te yağmura denk gelmemek, Kime yol tarifi sorsam büyük bir kibarlıkla İngilizce cevap almak şanslı olduğumu gösteriyor ve daha buna benzer örnekler var ama hepsini yazıp, asıl konudan uzaklaşmak istemiyorum. Ayvalığa bayram sebebiyle gittim. Yani Haziran ayının başları 4’ü 5 gibi hava aşırı aşırı sıcaktı ve Ayvalığın  denizi soğuk olur, girsen de 5 dakikada çıkarsın sözleri yine ben de işlemedi😂 Sarımsaklı’da denize girdim ve su Ilıcaları aratmayacak derecede sıcaktı. Bodrum ile kıyasladığımda da aynı şeyi söyleyebilirim. Su aşırı derece iyiydi, değil 5 dakikada çıkmak denizden zor çıktım. Tek eleştiri denizde boy vermek çok zor. Gidiyorsun, gidiyorsun su belinde. En sevmediğim olay ama yapılacak bi şey yok. Ayvalık o kadar çok artısı ile benim gönlümü fethetti ki bunu da görmezden geliyorum.


Ayvalık’ta neler yapmalı? Nereleri gezmeli?Ulaşım nasıl? vs sorularına bildiğim, gördüğüm ve deneyimlediğim kadar yardımcı olmaya çalışacağım. Ayvalık, İstanbul’a nispeten yakın sayılır. Balıkesir’deki Edremit Körfez Havaalanı’ndan ulaşabilirsiniz ya da kara yolu ile de gelebilirsiniz. Tercih size kalmış:)  Ben İzmir'den geçtiğim için giderken yol hem kısa hem de çok keyifli geldi. 2 saate Ayvalıktaydık. Şehir içinde ulaşımın iyi olduğunu öğrendim. Özellikle merkezi noktalar arasında sık sık vasıta geçiyormuş. Ben Sarımsaklı Plajının bulunduğu bölgede Grand Temizel (https://grandtemizel.com/Tr ) otelinde kaldım. Otelden çok memnun kaldım ve kesinlikle tavsiye ederim. Ben şehri araba ile gezdim. Şeytan Sofrası otelime çok yakın bir mesafedeydi. Cunda Adası daha uzaktı ama arabayla yine mesafeler çok uzak olmuyor. Zaten toplu taşımaları da sık sık geçiyormuş. Bu konuda olumsuz  bir eleştiri duymadım ve okumadım. Yani Ayvalığı gezerken zorlanmayacaksınız. Zaten her sokak başka bir güzelliğe açılıyor. Buram buram deniz kokusu eşliğinde, Eski Rum evlerinin olduğu sokakları gezerken sizin de hissedeceğiniz tek şey huzur olacak. Belki o evlerde kimlerin daha önce yaşadığını, nasıl hayatlar yaşandığını merak edecek ve benim gibi hayallere dalacaksınız...
























Şeytan Sofrası


Sanırım beni Ayvalık’ta en etkileyen yer Şeytan Sofrası oldu. Mavi ile yeşilin birleştiği sonsuz huzur. Tabiatın tüm çıplaklığı ve göz alıcılığıyla insanı sarıp sarmalayarak verdiği güven. Tek kelimeyle muhteşem. Bana göre ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden. Ve gelelim bu muhteşem yerin rivayetlere göre olan hikayesine; Ayvalık yakınlarında Rumlar’ın yaşamış olduğu ve Osmanlı İmparatorluğunun hüküm sürdüğü dönemde bu tepede PANOLEPE (şeytan lakaplı) kendini halktan soyutlamış, mistik yaşam süren bir şahıs yaşamaktaymış. Ayvalık ve civarında kıtlık baş göstermeye başlayınca, din adamları ve papazlar tarafından kıtlığın sebebi olarak PANOLEPE gösterilmiş ve halk galeyana getirilerek, PANOLEPE'nin linç edilmesini istemişler.  Bunun haberini bir keçi çobanından alan PANOLEPE, çözümü burada kuş sütü dahi eksik olmayan bir sofra hazırlamakta bulmuş, kendisini linç etmek için buraya gelen halk sofranın cazibesine kapılıp, PANOLEPE’yi unutmuşlar. O da buradan kaçarak kurtulmuştur. O tarihten beri bu tepenin adı; Şeytan Sofrası olarak anılmaya başlanmıştır. Yine rivayete göre bu tepedeki ayak izinin hikayesi; Edremit Körfezine tam hakim dağların adı  Kaz Dağları( İde Dağları) dır. Yani Yunan Mitolojisinin yaşandığı dağlardır. Gerek tek tanrılı gerekse Pagan dinlerinin tek bir ortak özelliği vardır. O da şeytanın cennetten kovulduğudur. Yunan mitolojisinde ise Tanrı’lar kralı Zeus tarafından bu görev Ay ışığı tanrıçası tarafından SELENE’ye verilir. Selene tarafından cennetten kovulan şeytanın bir adımını buraya bir adımını Midilli adasına atıp, kaçtığı rivayet edilir.... Ve bunun gibi rivayetler bulunmakta ancak girişte yer alan yazıda bu rivayete yer verildiği için ben de bunu paylaşmak istedim. Şeytan Sofrasında muhteşem şekilde gün batıyor. Burada bulunan kafelerden birinde gün batımını seyredip zamanı durdurabilirsiniz.

Cunda Adası

Diğer bir durağım ise Cunda Adası. Nasıl anlatsam, nereden başlasam bilemedim. Buraya yapılan ilk Boğaz köprüsünde geçerek ister kara yoluyla ister deniz yoluyla ulaşabilirsiniz. Daracık sokakları, buram buram tuzlu deniz kokusuyla buradan da etkilenmemek mümkün değil. Sokakları renk renk, tarihi dokusu hiç bozulmamış, mimarisi ile insanı etkileyen Rum evleri gerçekten görülmeye değer. Burada yapılacak şeylerin en başında  meşhur söz “Rakı, Balık, Ayvalık.” Üçlemesi geliyor. Tepede kilise ve Rahmi Koç Müzesi yine ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında bence. Daracık Arnavut kaldırımı sokaklarında yürürken dokusu hiç bozulmamış evlerden, tüm temizliği ve saflığı ile sizlere gülümseyen sıcacık Ege'li dedelerin ve ninelerin selamı alınmalı!!! Bana çocukluğumu hatırlattığı ve kendi dedemin ve annemin sıcacık gülümsemesini hissettirdiği için Ayvalık Cunda Adası hiç unutulmayacak sanırım. Cunda’nın  çarşısını gezerken buraya özgü zeytin yağlarından ve zeytinyağlı sabun, kolonya almanızı kesinlikle önermekteyim. Doğallık her zaman için en güzeli.

Ayvalık’ta Neler mi Yapılmalı?


Sarımsaklı’da denize girilmeli
ve sahil boyunca yürünmeli.

Rakı, Balık, Ayvalık üçlemesi gün batımına karşı yapılmalı.Bu şarap sevenler için değişebilir:)


Cunda Adasının tarihi dokusu gezilmeli, yerel halkından selam alınmalı.

Şeytan Sofrasına gidilmeli ve gün batımı seyredilmeli.



Meşhur Zeytinyağı tadılmalı hatta alınmalı.

Eski Rum evleri görülmeli ve hatta hikayelerini bilen varsa onlardan dinlenmeli.

Döndükten sonra Mübadeleyi anlatan bir kitap alınıp, okunmalı ve türk kahvesi eşliğinde Ayvalık anıları hatırlanmalı.

En son olarakta Ayvalığa bir kere gelen biri hep gelirmiş diye bir rivayet varmış. Bakalım ben ilk kez gittim devamı gelecek mi?:)))




Bu yazıya eğer bir şekilde denk geldiyseniz ve Ayvalığa hiç gitmediyseniz bence Ayvalık sizi çağırıyor. Daha önce gittiyseniz ve yine gidecekseniz benimle birlikte anılarınızı tazeleyin. Ve Ege’nin bu güzel beldesine benim adıma da selam götürün.

29 Temmuz 2018 Pazar

BİR BUDAPEŞTE HİKAYESİ




Buda ve Peşte olarak ayrılan bu şehirde farklı bir ruh var. Bunu ancak  gezerken anlıyorsunuz. Budapeşte’ye, uçakla İstanbul’dan 1 saat 30 dakikaya ulaşabilirsiniz. Bence yakınlığı ile hafta sonu bile tercih edilebilir ya da biraz daha şehrin tadına varmak istiyorum derseniz 3-4 gün de yeterli olacaktır. Gelelim benim Budapeşte macerama, aslında planladığım ve gezi amaçlı gittiğim bir seyahat değildi. Ama gezmedim mi? Elbette gezdim. Sonuçta 1 hafta kaldım. Zaten bana kalsa Budapeşte çok daha sonraları ziyaret edeceğim bir şehir olurdu. Hatta Viyana, Prag, Budapeşte’yi aynı zamana bile denk getirebilirdim. Neyse kısmet bir şekilde böyle denk geldi.  Budapeşte için 1 hafta biraz fazla bir süre. Ben Bánk şehrinde de kaldım birkaç gün. Belki bu sevimli köy mü kasaba mı desem bilemedim ama Bank ile ilgili de kısa bir yazı hazırlarım ilerleyen zamanlarda. Bu yazı bile çok  geçe kaldı maalesef🙈



Öncelikle Budapeşte’nin havasından bahsedeceğim. Zira bir yere gittiğiniz de en önemli mevzulardan bir tanesidir hava durumu. Ben Nisan ayında gittim ama muhteşem bir sıcak vardı. Hatta yanıma kalın şeyler getirdiğime pişman oldum. Cekete bile gerek kalmadı. Direkt sandalet şort yaz havası gelmişti. Sabahları ve akşama doğru havanın daha serin olduğunu söyleyebilirim. Buraya gelirken biraz kat kat giyinip hava sıcakladığında fazlalıkları çıkararak çözüm bulabilirsiniz. Bir şehri güzel yapan mimarisi kadar o şehirde yaşadığınız anılar ve geçirdiğiniz günler. Mesela Neler düşünerek uçağa biniyorsunuz?,Dönüş yolunda aklınızda neler kalıyor? En önemlisi seyahat dönüşlerinizdeki iç sesinizin size ne dediği?. Ben Budapeşte’ye vurulmadım ya da çarpılmadım ama muhteşem güzel anılar ile hatta istemeyerek döndüm. Harika insanlar tanıdım. Mesela   yerel halkın soğuk olduğu söyleniyor tam emin olamıyorum bu konuda çünkü satıcılar  zaten iyi davranıyor ki burada ufak bir anımı paylaşayım. Her gittiğim ülkeden almadan dönmediğim magnet için bir dükkana girdim. Satıcı önce İspanyol musunuz? dedi - Hayır dedim. Rus musunuz? dedi- Hayır dedim. İnatla benim de söylemeyişim😂 Sonra Yunanistan mı geldiniz ? dedi. Hayır dedim ve artık sabır sınamanın gereği olmadığını düşünerek Türk’üm dedim. Adam, hemen ooo Merhaba, Hoşgeldiniz dedi.Bence gayet sevimli her ülkenin dilİnde bir şeyle ezberlemesi. Neyse benim tanıdığım Macar arkadaşlarım da çok iyilerdi. O yüzden soğuk demeye pek içim elvermiyor. 





Peki Budapeşte’ye geldiniz ve nereleri gezmeli?, neler yemeli?, ulaşım araçları nasıl? gibi sorular en çok merak edilenlerden olmalı. Ben ulaşım ile başlayayım. Havaalanına indiniz şehir merkezine ya otobüs sonrasında metro ile aktarma yaparak  ulaşabilirsiniz. Ya da 100E ‘ye binip direkt şehir merkezine ulaşabilirsiniz. 45 dakika gibi bir sürede kolayca ulaşabiliyorsunuz. Fiyat olarak da 3 Euro diye hatırlıyorum. Macar parası ile 900 Forrint  olması gerekiyor. Forrint, Budapeşte’nin para birimi. Maalesef bir Avrupa ülkesi olmasına rağmen Euro kullanmıyorlar. Marketlerinde euro geçmiyor yani en azından benim girdiğim markette öyleydi. İstanbul’da paranızı çevirebileceğiz pek yer olmadığı için bu işi havaalanı ya da metrodaki exchangelerde halletmelisiniz. Hediyelik eşya dükkanlarında Euro’da geçiyor ama üst olarak Forrint veriliyor. Ve sonra kafalar iyice karışıyor. O yüzden paranızı çevirmeniz de fayda var. Neyse ulaşım için taksi de kullanabilirsiniz 13 Euro falan yazıyor ama taksiciler duruma göre turist olmanızdan faydalanabiliyorlarmış. Ya da en sonraki çözüm araba kiralamak. Öncesinden gerekli planlamayı yaparak bu seçeneği de tercih edebilirsiniz. Eğer başka yerlere de geçecekseniz araba kiralamak sizin için iyi bir seçenek olacaktır. Ama sadece bu şehri gezecekseniz merkezden sonra bence şehri yürüyerek gezebilirsiniz. Sadece biraz fazla tepelik ama tepeye vardığınızda gördüğünüz manzaraya da değer diye düşünüyorum. Şehir Buda ve Peşte olarak ikiye ayrıldığı için önce Buda tarafını gezip, sonra Peşte tarafına geçmek daha mantıklı olacak. Biraz tepelik bir şehir olduğu için bence Buda ve Peşte farklı iki günde gezilmeli. Hem şehrin tadına varmak için hem de aralarda küçük molalar vermek için.Buda kısmında Pena Palace, Buda Kalesi ve Fısherman Bast Station, Matthias Kilisesi görmeniz gereken yerlerden. Özellikle Buda tarafından şehir muhteşem görünmekte. Buradaki meşhur Gellert Tepesinden şehrin manzarası efsane. Bu tepede defne dalı tutan ve barışı simgeleyen bir kadın heykeli var ve aynı zamanda UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesine alınan Buda Kalesi'nin yazıtı da bu tepede bulunuyor. 







Özellikle Fenikülerle ya da merdivenleri tırmanarak dediğim Budapeşte'nin muhteşem şehir manzarasını görebilirsiniz.





Peşte kısmın da ise Parlemento Binası gezilmesi gereken yerlerin başında geliyor çünkü bina tüm ihtişamıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Sahil şeridindeki ayakkabılar yahudi halkına yapılan zulmü anmak adına sergileniyor. Gerçekten etkileyici. Meşhur köprüsü; Zincir Köprü (Szechenyi Lanchid); hem araç hem yaya trafiğine açık ve şehrin Peşte tarafından Buda tarafına geçmenize kolaylık tanıyor (ya da tam tersi.)
😊


Bir de ilginç bir hikayesi var;19. yüzyılda dönemin kralı Szechenyi Istvan adına  yaptırılmış Szechenyi köprüsü; Zincirli köprü ve heykeleri sebebi ile Aslanlı Köprü diye de anılır. Köprünün mimarı "William Clark adlı İngiliz, Budapeşte’ye kazandıracağı köprünün hatasız olacağını iddia etmiş, hata bulunursa yaptığım köprüden kendimi atarım" demiş. Köprü yapılmış hiçbir hata bulunamamışNe var ki, köprünün hemen girişlerinde sağlı sollu yer alan Aslan heykelleri mimarın çok güvendiği bir ünlü heykeltraş tarafından yapılmış. Köprünün açılışında küçük bir çocuk aslanlar dilini mi yuttu, neden bu aslanların dili yok diye sorunca, kendisine çok güvenen ve canını ortaya koyan mimarına karşı son derece zor durumda kalan heykeltraş kendisini bu Aslanlı Köprüden atıp yaşamına son vermiş.






Fashion Street ise günümüzün tüm mağaza ve yemek restoranlarının bulunduğu  Nişantaşı kıvamında bir cadde. Etkinlik ve festival alanları buraya kuruluyor. Ben oradayken Budapest Tavaszi festivali vardı. Her yere stantlar kurulmuş ve canlı müzikle şenlik caddelere de yansımıştı. Bu tarz etkinlikler şehre farklı bir ruh katıyor. Gideceğiniz şehirde festival zamanlarına denk gelmeye çalışın. Çok farklı bir havaya bürünüyor. 



Alışveriş için Fashion Street'i tercih edebilirsiniz. Bu caddenin sonuna kadar bir sürü hediyelik eşya dükkanı göreceksiniz. Bu dükkanlarda  Euro da geçmekte bu konuda bir sıkıntı yaşamıyorsunuz.Hediye anlamında meşhur olan acı biberi ve el işlerinden almanızı öneririm. El yapımı örtüler vs gerçekten çok güzel. Biberi de dedikleri kadar meşhur ve gerçekten çok da acı. Bardak, rozet, bileklik, magnet vs hepsi bu cadde üzerindeki hediyelik eşya dükkanlarında mevcut. 


Yemek kültürleri bize pek yakın değil bence. Mesela sarımsağı çok kullanıyorlar ve yine patates olur olmadık her şeyin içinde. Yemeklerini çok lezzetli bulmadım ama közstesi tatlısı efsane. Bence kesinlikle denemelisiniz. Ben çok lezzetli buldum. Ama şöyle bir algı da oluşmasın; Eyvah! Budapeşte’ye gideceğim ve aç kalacağım gibi de düşünmeyin. Her yerde Mc donalds, Kfc, Starbucks vs var. 



Şehrin bence yine görülmesi gereken bir diğer yeri Kahramanlar Meydanı ve Terör Müzesi. Kahramanlar Meydanına giderken yol üstünde Terör Müzesini göreceksiniz. Yalnız çok kuyruk sırası vardı. İçini gezmek için biraz beklemeniz gerekiyor.






Benim en sevdiğim yer ve bence size şehri gezerken yol haritalığı edecek bir simge Budapest Eye. Etrafında kocaman bir park var. Dilerseniz burada dinlenebilirsiniz. Budapeşt Eye'dan yine şehrin manzarası muhteşem gözükmekteymiş. Özellikle kar yağdığında bence çok daha güzel olur diye düşünüyorum.  Bazilika yine görmeniz gereken yerlerden çaprazındaki gül şeklinde dondurma yapan meşhur dondurmacısı enfes.



Gece hayatı olarak da Macar arkadaşların tavsiyesi Szimplakert. Gidin görün değişik bir dizayn ve eğlence anlamında da tavsiye edilir. Bakıyorum da yine baya bir şey yazmışım, ama özet olarak Budapeşte güzel bir şehir, Macaristan güzel bir ülke. Fırsatınız varsa gidin, gezin, görün derim. Yeni bir kültür tanımak, yeni insanlarla tanışmak ve unutamayacağınız anılarla dönmek de ödülünüz olur.



Zincir Köprü hikayesi; https://www.ntv.com.tr/galeri/yasam/tunanin-ayirdigi-sevgililer-buda-peste,cjndN_rFo0WIUMaTXKkgzg'den alıntıdır.




8 Aralık 2017 Cuma

2017 KAHVE FESTİVALİNDEN NOTLAR!

Kahve Festivali 2017


Bu yıl dördüncüsü düzenlenen kahve festivali 21 eylül itibariyle Küçükçiftlikpark'ta yapıldı. Geçen yılda burada yapılan etkinliğe ilgi çoktu. Bence bu  tarz etkinlikler için  Küçükçiftlikpark çok uygun. Hem açık hava hem de büyük bir alan. Her yıl olduğu gibi bu yılda birçok kahve markası standı etkinlikte yerini almıştı. Yen'i içecekler, tatlılar ve olmazsa olmaz tadımlık ikramlar vardı. Şunu söyleyebilirim ki İlk festival ile karşılaştırdığımda müthiş bir ilerleme gördüm. O zaman markalar daha azdı ve her kahve çeşidini festival de sunmuyorlardı. Bence bu bir eksiklikti. Ve Galata Rum İlkokulu küçük ve kapalı alan olduğu için havasızlık sorunu yaşanmıştı. Neyse ki bu festivalde bu sorunlar giderilmiş. Geçen yıl da sanırım bilet seanslarıyla ilgili sorunlar yaşanmış. Ve fazla kalabalık etkinliğe gelenleri rahatsız etmiş. Ama bu yıl böyle bir sorun yaşanmadı. Ben bizzat şahitte olmadım ve konuyla ilgili bir eleştiride duymadım. Zaten İlk gün hafta içi olduğu için çok yoğun değildi. Genelde ilk ve son gün daha çok kalabalık oluyor. 

Kahve festivali’nin Kahve severler için çok güzel bir etkinlik olduğunu düşünüyorum. Bu tarz etkinlikler hakkıyla yapıldığında talep de görüyor. Kahve Festivali de artık oturmuş bir etkinlik haline geldi. Her yıl eylül ayında şehre kahve kokusu buram buram yayılıyor Ve bence bu çok da iyi oluyor. 
Neler Yapabiliriz?
Karikatürist'e resminizi çizdirebilirsiniz.
Kahve ve ikramlıklardan tadabilirsiniz.
Faber  Castel'in standında kitap ayracı Ve kahve bardakları boyayabilirsiniz.
Kahve ve makinalarında indirim alabilirsiniz.
Müziğin keyfini çimlerde çıkarabilirsiniz.
Kahvenin geçmişini öğrenip, Barista eğitimlerine katılabilirsiniz.
Kahve ile ilgili seminer ve söyleşilere de katılabilirsiniz.
Ayrıca kahve açma girişiminde olanlar için sektörden ilgili kişilerle tanışma ve bilgi edinme gibi olanaklarda mevcut.